Partner im RedaktionsNetzwerk Deutschland

Mevlana Takvimi

Mevlana Takvimi
Mevlana Takvimi
Neueste Episode

Verfügbare Folgen

5 von 2184
  • RESULÛLLÂH (S.A.V.)’İN YEMEK YİYİŞ TARZLARI-01 KASIM 2025-MEVLANA TAKVİMİ
    Peygamberimiz (s.a.v.) zahidane bir hayat yaşadıklarından bulduğunu yerler ve kalabalıkla yemek yemekten zevk duyarlardı. Yemeği yere diz çöküp iki ayağı üzerine oturarak besmele ile yerlerdi. Sıcak yemek yemezler ve sıcak yemekte bereket olmayacağını söylerlerdi. “Sıcak Yemekte bereket yoktur . Allâhü Teâlâ bize ateş yedirmez öyleyse yemeği soğutun” buyurmuşlardı. (Beyhaki) Yemeği elleriyle ve üç parmakla, nadiren dördüncüyü de yardımcı olarak kullanmak suretiyle ve daima önlerinden yerlerdi. İki parmakla yemekten hoşlanmazlardı. Yemek esnasında bazen bıçak kullandıkları olurdu. Bir gün Hz. Osman (r.a.) Resûlullâh (s.a.v)’e paluze yemeği getirdi. Resûlullâh (s.a.v.) yedikten sonra: “Bu ne yemeğidir ve nasıl yapılır?” diye sordular. Hz. Osman (r.a.): “Anam, babam sana feda olsun Ya Resûlullâh! Yağ ile balı tavaya kor, ateşle eritiriz. Sonra buğday ununun özünü alır, tavaya dökeriz. Sonra katılaşıncaya kadar karıştırırız. Sonra gördüğünüz gibi bir helva olur dedi. Resûllullâh (s.a.v.) “Gerçekten güzel bir yemek” diye tahsin buyurdular. (İbn Mace ve Beyhaki)Allâh’ın Resûlü (s.a.v.) elenmiş arpa unundan yapılan ekmeği yerler, salatalığı da taze hurma ve tuz ile yerlerdi. Meyvelerden en çok yaş hurma, kavun, karpuz ve üzümü severlerdi. Karpuzu, şeker ve ekmekle yerlerdi. Bazen taze hurma da katarak yedikleri olurdu. Kavun ve karpuzu iki elleriyle yerlerdi. Hurmayı sağ elleriyle yerler, sol ellerine çekirdeklerini toplarlardı. Üzümü bazen salkımı ile ağızlarına götürerek yedikleri de vakidir. Çoğu zaman da yemekleri hurma ve sudan ibaret olurdu. Hurma ile sütü bir arada yedikleri zaman “En iyi yemeklerdir” derdi.(Ömer Muhammed Öztürk, Peygamberimiz (s.a.v).’in Yüce Ahlakı, s.18)
    --------  
    2:29
  • HELÂL RIZKIN ONDA DOKUZU TİCARETTEDİR-31 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ
    Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz “İslâm güzel ahlâktır.” buyurmuşlardır. Bu kaide İslâm’ın tamamını kapsayıcı olduğu için, İslâm’da ticaret ahlâkı da bu kaideye uygun olmak durumundadır. Başka bir hâdis-i şeriflerinde Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz “Helâl rızkın onda dokuzu ticarettedir.” buyurmuşlardır. Fakat ticaret yaparken dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır. Ticarette satılacak mal alıcıya olduğu gibi anlatılmalıdır. Herhangi bir eksiği, kusuru, gizli tarafı var ise bunlar alıcıya nakledilmeli alıcıdan hiçbir şey gizlenmemelidir. Bu kaideye uymayan satıcılar zâlim ve hileci olurlar ki bunlar da haramdır. Resûllâh (s.a.v.) de bu konuda “Bize hile yapan bizden değildir.” (Müslim) buyurmuşlardır.Ticarette malın, satıldığı günün fiyatına uygun olarak, rayicinde satılması gerekir. Günün rayicinden herhangi bir şeyi gizlememelidir. Bununla ilgili olarak Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, malını satmak için şehre getirenleri daha şehre girmeden karşılayıp, tüm malı satın alıp, şehirde daha pahalı bir fiyattan satış yapanların bu uygulamalarını yasaklamıştır. Günümüzde simsarlık ve karâborsacılık olarak tanımlanan bu uygulama İslâm’da yasaktır.Bu kâidelere dikkat ederek ve İslâmî kurallara uygun olarak ticaret yapan dürüst tüccarlar için Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz “Dürüst tüccar kıyâmet gününde sıddîk ve şehidlerle berâber haşrolunur.” (Tirmizi) buyurmuşlardır. Bu müjdeyi iyi düşünmek gerekir. Dürüst bir tüccar olmak kişinin kendi elinde olan bir şeydir. Bu başarıldığı takdirde gelinecek noktayı Resûlullâh (s.a.v.) bu hâdis-i şerifi ile bizlere beyân buyurmuştur.(Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-2, s.81-86)
    --------  
    2:07
  • HİDAYET ALLÂH (C.C.)’DANDIR-30 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ
    Allâh (c.c.) tevbe edip kendisinden af dilememiz için yasa koymuş ve kıyâmet gününe kadar beşeriyetin devam etmesi için râhmet ve mağfiretini farz kılmıştır. Amellerin karşılığını ahirete ertelemiştir. Ayet-i kerimede şöyle buyrulur: “Allâh insanları işlediklerine karşılık hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde bir canlı bırakmaması gerekirdi. Ama onları belirli bir süreye kadar erteler. Süreleri gelince gereğini yapar. Doğrusu Allâh kullarını görmektedir.” (Fatır s. 45) Öyleyse taat ve mâsiyet, Allâh (c.c.)’un iradesi dışında meydana gelmemektedir. Çünkü Allâh (c.c.) ilk önce bizleri kendisine taat ve mâsiyet işlemeye muktedir olarak irade hürriyetiyle yaratmış, sonrada şeytânın bizleri günâhlara sürüklediğini, kendisinin ise hak olan doğru yola götürdüğünü bildirmiş, bunu anlamamız için de deneyime tabi tutmuş, bütün bunlardan sonra da zalimleri, fasıkları ve kâfirleri Kur’an’da bildirdiği gibi hidayete eriştirmeyeceğini kendisine yazmıştır. Başka bir ifadeyle yalnızca kendisine tabi olanları hidayete eriştireceğini bildirmiştir. “Doğru yolu bulanlara gelince, Allâh onların hidayetlerini artırır ve sakınmalarını sağlar.”(Muhammed s. 17)Hidayet konusunda Allâh (c.c.)’un dilemesi hidayet yolunu seçenler için geçerlidir. Hidayet kavramının iki anlamı vardır. Birincisi rehber (yol gösterici, kılavuz) olma yönünden hidayet, ikincisi ise imânda hidayet. Rehber olma yönünden hidayet, insanlara Allâh (c.c.)’un yolunu göstermesi ve onun yasalarını tebliğ etmesi dolayısıyla bütün insanlar için geçerlidir. Hidayet’in ikinci anlamı olan imânda hidayet ise onların imânlarının artıp, kuvvetlenmesi içindir. İşte bunun için Cenâb-ı Hâkk Kur’an’da Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’e hitaben şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz ki sen doğru yolu göstermektesin.” (Şura s. 52)(Muhammed Mütevelli Şaravî, Kuran’da Kıyâmet Sahneleri, s.43-44)
    --------  
    2:24
  • ZAFER MÜ’MİNLERE BAHŞEDİLMİŞTİR-29 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ
    Mısırlı alim Şa’ravi (r.âleyh) şöyle der: “Ben San Francisco’da iken bir müsteşrik bana sordu: “Sizin Kur’anınızda bulunan şeylerin tamamı doğru mu?” Cevap verdim: “Kesinlikle evet.” Tekrar sordu: “O halde Allâh niçin kâfirlerin müminlere galip gelmesine imkân veriyor?” Hâlbuki Kur’an diyor ki: “Allâh kâfirlerin mü’minlere galip gelmesine asla imkân vermez.” (Nisa s. 141) Dedim ki: “Çünkü bizler müslümanız, mü’min değiliz, ondan.” “Mü’minlerle Müslümanlar arasındaki fark nedir?” Şeyh Şa’ravi (r.âleyh) şöyle cevap verdi: “Günümüzde müslümanlar namaz, zekât, hac ve Ramazan orucu gibi İslâm’ın ibâdet cinsinden bütün sembollerini yerine getiriyorlar, fakat onlar tam bir sıkıntı ve yokluk içindedirler!”“İlmi, iktisadi, sosyal ve askeri sıkıntılar vs. bu yokluk ve sıkıntıların sebebi nedir? “Kuran’da geçen bir ayette şöyle denilir: “Göçebe Araplar biz iman ettik, diyorlar. Onlara de ki: Siz iman etmediniz. Fakat Müslüman olduk, deyin. Çünkü iman henüz kalplerinize girmedi.” (Hucurat s. 14) Bana sordu: “O halde onlar niçin sıkıntı ve yokluk içindedirler?” “Bunu Kur’an-ı Kerim açıklıyor. Çünkü müslümanlar mü’minler merhalesine yükselemediler.” “O halde müminler kimlerdir?” “Buna da Kur’an-ı Kerim şöyle cevap veriyor: Onlar: “Günâhlarından uzaklaşan tövbekârlar, ibâdetlerine devam eden âbidler, Allâh’a hamd edenler, lezzetlerden uzaklaşarak oruç tutan zahitler, rükû ve secdeleriyle Râblerine boyun eğenler, iyiliği emredip, kötülüğü engelleyenler ve Allâh’ın belirlediği sınırları aşmayanlardır.” (Tevbe s. 112) Yani Allâh (c.c.) zaferi galibiyeti, hâkimiyeti ve yüksek bir durumda bulunmayı müminlere vaat etmiştir, Müslümanlara değil.”(mevlanatakvimi.com)
    --------  
    2:09
  • OSMANLI’NIN YÜKSEK DEĞERLERİ-28 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ
    Asr-ı Saadet ve kıyâmete yakın Hz.İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi Âl-î Resûl devirleri hariç, gerçek hoşgörü sadece Osmanlı devrinde yaşandı. Batı medeniyeti dışlayıcıdır. İslâm medeniyeti ise kucaklayıcıdır. Selçuklu ve onun mirası üzerine kurulan 636 yıllık Osmanlı hükümranlığının başlıca iki özelliği vardır: “Kurucu ve koruyucu” olmak. Osmanlı’nın İslâm’a hizmeti Ashâb-ı Kiram (r.a.e.)’den sonra, makamları ise Tabiin (r.a.e.)’den sonra gelir. Oysa Batı medeniyet anlayışı iki temel üzerine kuruludur: 1. Asimilasyon, kendi kültür potasında eriterek kendine benzetmek ve yok etmek. 2. Eliminasyon: Asimile çabalarının sonuç vermediği durumlarda açıkça yok etmek.Bilecik Söğüt kasabasında, Domaniç yaylasında 444 çadırdan üç kıtaya hakim olan, İslâm Dünyası’nı birleştiren, 32 milyon km2’ye yayılan 180 milyon nüfusa sahip olan Osmanlı Devleti’nin başarısı şu sebeplere dayanır: 1. Her yaptığını rıza-i ilâhî için yapardı. 2. Sevgili ve şerefli Peygamber (s.a.v.) Efendimiz ve sevdiklerini çok sevmesi ve örnek alması. 3. İslâm ahlâkı ile ziynetlenmesi. 4. Büyük düşünmesi ve ideal sahibi olması (Kızıl-elma). 5. İlme değer vermesi. 6. Adaletin önünde Osmanlı Sultanı ile Sirkeci’deki hamal eşitti. 7. Sağlam aile yapısı. 8. Karşılıklı dayanışma, vakıf ve şahıslar yoluyla yardımlaşma ve kanaat duygusu. 9. Sultana, devlet büyüklerine, ordu ve din mensuplarına saygı ve itaat. 10. Kadın ve kızların iffet, ismet, ihlas, sadâkat, sabır, edeb, namus timsâli olması. Cemiyetleri yükselten kadındır. Osmanlı devrinde hanımlar, İslâm’ın emirlerini vecd halinde, âdeta kendinden geçercesine yaşıyordu. Çocuğunu İslâm terbiyesi ile yetiştiriyordu. Erkeğine her konuda destek oluyordu. İlâhî aşka bir nevi meczubeydi. Kadın ve erkeğin en büyük arzusu şehit olmaktı. Ancak bu saydığım güzel hasletler yok olunca, İngiliz hilesiyle Osmanlı aydını din bilgisinden, halk da fen bilgisinden uzaklaştırılınca çöküş süreci başlamış oldu.(Necati Özfatura, Türkiye Gazetesi, 2018)
    --------  
    2:38

Weitere Religion und Spiritualität Podcasts

Über Mevlana Takvimi

Mevlana Takvimi günlük takvim yazıları
Podcast-Website

Höre Mevlana Takvimi, Live Free with Josh Howerton und viele andere Podcasts aus aller Welt mit der radio.at-App

Hol dir die kostenlose radio.at App

  • Sender und Podcasts favorisieren
  • Streamen via Wifi oder Bluetooth
  • Unterstützt Carplay & Android Auto
  • viele weitere App Funktionen
Rechtliches
Social
v7.23.11 | © 2007-2025 radio.de GmbH
Generated: 11/5/2025 - 11:43:29 AM