MAKAM SEVGİSİ VE ZARARLARI-03 ARALIK 2025-MEVLANA TAKVİMİ
Makam ve şöhret sevgisi “Başka insanların kalbinde kendisine karşı hürmet beklentisi içinde olmak” olarak tanımlanır. Şöhret sevgisi gizli bir hastalık olduğu için kişi, bazen kendisinde bu hastalığın varlığını tespit etmekte zorlanır. Ancak bu hastalık arttığında kendisini gösterir ve o zaman kişi bunun farkına varır. Şöhret sevgisinin peşine düşen kişiden daha bedbaht kimse yoktur. Çünkü bu, başka insanların beğenisini kazanmaktan ibaret olduğu için, kişinin bundan kazandığı somut bir şey yoktur. Diğer yandan “başka insanlar”, istedikleri zaman şöhret sevdalısının değerini yerle bir edebilirler. Bazen insanların gözünde hiçbir değeri olmayan kişiler bile kalbinde bu hırsı beslemeye devam eder. Böyle bir kişinin durumu, bakkalda tahıl ve bakliyatı görüp mutlu olan fareye benzer. Fare, bakkalın bütün tahıllarını, kendisi için hazırlanan yem olarak görür. Ancak yemeye kalkıştığı zaman onu tuzağa düşürmek için verilen yemek kırıntıları dışında hiçbir şey bulamaz ve mutluluğu yok olup gider. Aynı şekilde şöhret sevgisinden dolayı, kişinin cebine ne bir kuruş para girer ne de kendisi başka bir şeye sahip olur.Şöhret sevgisinin dünyevî ve uhrevî birçok zararı vardır. Uhrevî zararı, kişinin arzuladığı şöhreti bulmasıyla birlikte kibre düşmesi ve böylece sâlih amellerini yok etmesidir. Birçok insanın, nefsinin bu tuzağına düşüp ahiret hayatlarını helâk ettiklerini gördüm. Dünyevî zararı ise meşhur olan kişilerin, düşmanlarının çok olması ve böylece dünya hayatlarının tehlikeye girmesidir. Allâh Resûlü (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “İki aç kurdun bir koyun sürüsüne dalıp verdiği zarar, mal ve şöhret hırsına kapılan kişinin dinine verdiği zarardan daha fazla değildir.” (Tirmizî)(Misvâk Neşriyat, Eşref Ali et-Tehanevî, Tehzibu’l Ahlâk, s.125)
--------
2:28
--------
2:28
YOLCULUĞA ÇIKARKEN NAMAZ KILMANIN HÜKMÜ NEDİR?-02 ARALIK 2025-MEVLANA TAKVİMİ
Yolculuğa çıkan müslüman için, riayet etmesi gereken birçok edep vardır. Bunlardan biri; kerahat vakti değil ise yolculuğa çıkmadan önce iki rekât namaz kılmaktır. İbrahim el-Halebî (r.âleyh), Haleb-i Kebir adlı eserinde bunun müstehap olduğunu söylemiştir. Birinci rekâtında Fatiha-i Şerife’den sonra “Kafirun” suresi, ikinci rekâtında “İhlâs” suresi okunur. İbn Ebi Şeybe (r.âleyh), el-Musannef isimli eserinde bu konuyla ilgili olarak Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’den naklen şu rivayete yer verir: “Sefere çıkmak isteyen kişinin, ailesine bırakacağı en hayırlı şey iki rekât namaz kılmaktır.” (İbn Ebi Şeybe)Enes b. Malik (r.a.)’den rivayete göre kendisi şöyle buyurdu: “Peygamber Efendimiz (s.a.v.) iki rekât namaz kılmadan konakladığı bir yerden ayrılmazdı.” (Sahih ibn Huzeyme) Yola çıkarken Allâh (c.c.) rızası için iki rekât namaz kılmak müstehap olduğu gibi yoldan döndüğünde de kerahat vakti değilse iki rekât namaz kılmak müstehaptır. Bu namazı yolculuğa çıkarken evde, yolculuktan döndükten sonra da mescitte kılmak daha faziletlidir. Yolculuğa çıkarken bu namazın kılınması; işlerini kolaylaştırması ve sağ salim, kazasız, belasız yuvasına kavuşturması için Allâhü Teâlâ Hazretlerine duâ etmek anlamı taşımaktadır. Yolculuktan döndükten sonra bu namazın kılınması ise; kişinin, eşine, dostuna, çoluk çocuğuna kavuştuğu için Allâhü Teâlâ Hazretlerine şükretmek anlamı taşımaktadır. Bunların yanı sıra bu namazın kılınmasında daha birçok hikmetler de vardır.(Sualli Cevaplı İslam Fıkhı, c.2, s.364-366)
Bütün yönler Allâh (c.c.)’un mülküdür. Kıble demek, bir mekânın Allâh (c.c.)’a tahsis edilmesi, Allâh (c.c.)’un yalnız orada bulunması demek değildir. Hüküm, tasarruf ve emir hep Hâkk Teâlâ Hazretlerinindir. Bizi her nereye yöneltirse biz oraya yöneliriz. Tâat, Hâkk Teâlâ Hazretlerinin buyruğunu tutmaktır. Eğer her gün bir tarafa yönelmeyi buyursa biz o yana yöneliriz. Allâhu Teâlâ dilediği kimseyi sırât-ı müstakime yöneltir. Önce Beytu’l-Mukaddes’e ve sonra Kâ’be’ye döndürmek hikmet icâbı; barış, dirlik ve düzenin iktizâsı üzere bir fiildir ki, ümmetine çok büyük bir inayettir. Zira kendisinin halîli olan İbrahim (a.s.)’ın kıblesine hidayet eyledi, demektir.Âişe (r.anhâ) buyurmuştur ki: “Hiç şüphesiz Yahudi tâifesi bize üç nesnenin müyesser olduğuna hased ettikleri gibi hiçbir şeye hased etmezler. Bu üç şey şudur:1. Hâkk Teâlâ Hazretleri bize cuma gününü ihsan buyurdu. Onlara nasîb olmayıp bize müyesser olduğu için gayet huzursuzdurlar.2. Kâbe-i Muazzama bize kıble olduğu için de hased ederler.3. İmâmın arkasında “âmin” dediğimiz için de bize hased ederler. Kıble Kâ’be’ye döndükten sonra bâzı Müslümanlar: “Şimdiye dek bizim Beytü’l-Mukaddes’e doğru kıldığımız namazlar nice olur? Ayrıca Beytü’l-Mukaddes’e namaz kılıp da Kâ’beye kılmadan ölüp giden kardeşlerimizin halleri ne olacaktır?” dediler. Yâni onların tamamlanmaya muhtaç bâzı noksanları var mıdır? diye tereddüt ettiler. Bunun üzerine Hâkk Teâlâ Hazretleri: “Allâh sizin îmânınızı zâyi etmez” (Bakara s. 143) ayet-i kerîmesini göndererek kalblerinde şüphe kalmaması için müslümanları teselli etti.(İmâm Kastalâni, Mevahib-ü Ledünniye, s.119-120)
Çocuk sahibi olmak isteyen kimse namazdan sonra şu ayetleri üç kere okursa Allâh (c.c.)’un izniyle çocuk sahibi olur: “Rabbim! Geride kalanların en hayırlısı sensin, yine de sen beni yalnız (çocuksuz) bırakma!” (Enbiyâ s. 89) “Rabbim! Bana tarafından temiz bir nesil ihsan eyle! Kuşkusuz sen duâyı işitmektesin.” (Al-i İmrân s.38)Çocuk sahibi olmak isteyen kimse mümkün mertebe Esma-i Hüsnâ’dan el-Bârî (c.c.) ve el-Musavvir (c.c.) isimlerini zikretmelidir. Çocuk sahibi olmaktan umudunu kesen bir kadın peş peşe yedi gün oruç tutup sadece su ile iftar açtıktan sonra 21 kez aşağıdaki ayeti okursa umulur ki, Allâh (c.c.)’un izniyle çocuk sahibi olur: “Yahut dalga, üstünde yine dalga, onun üstünde de bulutla (kara bulut gibi bir dalga ile) kaplı büyük bir denizdeki karanlıklar gibidir; birbiri üzerinde karanlıklar! Neredeyse elini çıkarsa onu göremeyecek. Allâh bir kimseye ışık vermezse onun aydınlıktan asla nasibi yoktur.” (Nur s. 40)Hamileliğin muhafazası için her namazdan sonra şu ayet-i kerimenin okunması faydalıdır: “Ey insanlar! Râbbinize karşı gelmekten sakının. Kıyâmet sarsıntısı gerçekten büyük bir olaydır.” (Hac s. 1) Hiç hamile kalmayan veya çocuk düşüren kadın şu ayeti yazıp yanında taşırsa faydası olur: “Allâh her dişinin karnında neyi taşıdığını, rahimlerin neyi eksiltip neyi artıracağını bilir. O’nun katında her şey bir ölçüye bağlıdır.” (Ra’d s. 8)Doğumu kolaylaştırmak için aşağıdaki ayetler bir kağıda yazılıp doğumu yaklaşan kadının üzerine konulursa Allâh (c.c.)’un izniyle doğumu kolaylaşır. Ancak doğum sonrasında yazı hemen alınmalıdır: “Gök yarıldığında ve rabbine boyun eğip gerekeni yaptığında; yer dümdüz edildiğinde ve içindekileri atıp boşaldığında” (İnşikâk s. 1-4)(Misvâk Neşriyat, Eşref Ali et-Tehanevî, Terbiye-i Evlâd, s.32-34)
Medine şehrini gördüğün zaman, Allâhü Teâlâ’nın, Nebi (s.a.v.)’e ayırdığı ve Nebi (s.a.v.)’in hicret ettiği bir şehir olduğunu, ilâhi emirlerin ve Nebi (s.a.v)’in bir çok sünnetinin burada meşru olduğunu, ölünceye kadar buradan düşman ile harb edip İslâm dinini ilân ettiğini, sonra kendisinin ve kendisinden sonra hilâfet vazifesini ifa eden iki dostunun Hz. Ebû Bekir ve Hz.Ömer (r.a.e.)’in türbelerinin de burada bulunduğunu hatırla. Sonra Nebi (s.a.v.)’in buralarda gezdiğini ve ayak basmadık bir yer bırakmadığını düşünerek o nisbette huşû ve huzur içinde yürü. Nebi (s.a.v.)’in kalbine Allâhü Teâlâ’nın ifaze ettiği büyük ilim ve marifeti ve Habibi (s.a.v.)’in adını yücelterek kendi ism-i şerifiyle bile andığını, konuşurken yüksek sesle de olsa Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’e hürmetsizlik edenin amelini mahvettiğini düşün. Sonra, O (s.a.v.)’i görüp, sözünü dinleyen ve O (s.a.v.) ile konuşan Ashâb-ı Kirâmı (r.a.e.)’e Allâhü Teâlâ’nın büyük lütuflarını düşün. O (s.a.v.)’i ve Ashâbı (r.a.e.)’i göremediğine üzüntü duy. Sonra dünyada görmek şerefine nâil olamadığın gibi âhirette de görememek tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu düşün ve bu korkuyu hisset!Nebi (s.a.v.)’in mescidine vardığın zaman, buranın bir arsa iken, Allâhü Teâlâ’nın burasını Habibi (s.a.v.)’e ilk ve en üstün müslümanlara mescid olarak seçtiğini, ölü ve diri nice makbul müslümanların burada toplanıp namaz kıldıklarını düşün. Girmekle berâber Allâhü Teâlâ’nın seni de bağışlayacağını kuvvetle ümit et, huşû ve hürmet ile bu mescide gir. Ka’be’den sonra saygı değer en üstün makam burasıdır. Nitekim Dârânî (r.âleyh) şöyle anlatıyor: Üveys el-Karanî (r.a.) haccını yaptı ve Medine-i Münevvere’ye gitti. Mescidin kapısına gelince: “İşte Nebi (s.a.v.)’in türbesi buradadır” diye kendisine haber verildiğinde hemen bayılıp yere düştü. Ayıldığında “Beni buradan çıkarın. Nebi (s.a.v.)’in medfun bulunduğu bir beldede, benim için yaşama zevki olamaz” demiştir.(İmâm Gazâlî (r.âleyh), İhyâu Ulûmiddîn, c.3, s.766)